Murat Çekem Music House: 40 Yılı Aşkın Tecrübe Paylaşılmaya Hazır

3.2.2024

Bir süredir Garaj Hikayeler’deki sessizliğimizi leziz bir müzik sohbetiyle bozuyoruz. 40 yıllık müzik üretim tecrübesiyle, “Lokomotif” ve “Murat Çekem & Mercury” ile Türk Rock tarihinde bıraktığı izlerle, birçok popüler ismin arkasında verdiği destekle, kuvvetli vokalleriyle Murat Çekem konuğumuz. Çekem ile eğitimler verdiği, vokal koçluğu yaptığı, kayıt, aranjman ve prodüksiyon işlerini yürüttüğü Murat Çekem Music House’da buluştuk.




Garaj: Abi ben seni “Murat Çekem & Mercury” olarak biliyorum ama uzun yıllar da Kenan Doğulu gibi popüler isimlerle çalıştın. Şimdi neler yapıyorsun?


Murat Çekem: Evet ya Kenan’la 18 sene kadar çalıştık. Bazen vokal, bazen gitar, bazen prodüktör ya da aranjör gibi çalıştım. Onun dışında bir sürü iyi isimle de çalıştım. İlk yolculuğum Zerrin Özer’le başladı. Sonra Ayşegül Aldinç, Seyyal Taner, Aşkın Nur Yengi, Harun Kolçak, Sezen Aksu, Ajda Pekkan en son da Kenan Doğulu’yla uzun süre çalıştım. Şimdi adı aklıma gelmeyen başka bir sürü insanla albümlerde çalıştım, vokal koçluğu yaptım. Benim yapabileceğim ve benim yaratıcılığımı gerektiren işlerde bulundum.


Uzun süre farklı insanlarla çalışınca ve yıllarca müzik dinleyince gelen genel bir algı var ve karşılaştırma yapabiliyorsun. “Bu parçada nerede sıkıntı var?” diye bana sorulur oldu. Sen de bakıp neyin eksik olduğunu söyleyebiliyorsun. 40 yılın tecrübesi böyle bir şey getiriyor. Hep iyi insanlarla çalışmışsın. İnsanları neyin “Wow” yapacağını biliyorsun. Kulak zamanla da gelişen bir şey. İnsan genç yaşında müziğe başladığında çok şey yapabileceğini düşünüyor ama aslen tecrübelendikçe işler değişiyor. Doğal olarak da yıllar sonra yolun başında bir genç için sen “birçok şey bilir” hale geliyorsun.



Garaj: Galatasaray Lisesi’nde müziğe başladığını biliyoruz. O yıllardan itibaren müzik yolculuğunu anlatır mısın?


Murat Çekem: Müzik maceramız 13-14 yaşındayken Galatasaray Lisesi’nde müzik kolu ile başladı. Yemekhaneye çıkan arka kapının orada bir koridorda müzik odamız vardı. Bizim niye güzel bir odamız yok, güzel aletlerimiz yok diye o zamanki vakıf yetkilimiz Bener abimize bir sürü yeni enstrüman aldırmıştık. 🙂


O zamanki grubumuzla müzik yarışmalarına hazırlandık, kazandık. Avusturya Lisesi, Pierre Loti, St.Benoit, Üsküdar Amerikan filan kendi kendimize gidip müdürlerle konuşuyorduk “Ya biz konser vermek istiyoruz” diye. Herhalde gençliğin verdiği bir sevimlilik vardı ve onlar da izin veriyordu.


Müzik kolunda Galatasaray Liseli büyüklerimiz sayesinde İngiliz müziği ile tanıştık. Deep Purple, Led Zeppelin, Queen gibi isimler dinlemeye başladım. Zaten o zamanların ana akım müzikleri de onlardı. Bir de Adanalıyım ben, İncirlik Üssü’nden plaklar gelir, onları alıp kasede çektirirdik. Şah Plak vardı, ben oraya gidip ne kadar sakallı bıyıklı rockçı tipli adam varsa hepsinin plağını alıp çektirirdim. Grand Funk Railroad, Camel, Foreigner… Aramızda konuşurduk “vay onu dinledin mi, vay şunu dinledin mi?” diye.



Garaj: Grup müziğinden stüdyo işlerine geçiş nasıl oldu?


Murat Çekem: İlk Lokomotif’le çalıyordum, onlar da çok iyi müzisyendi. Sonra 95 yılında ilk Atari bilgisayarımı aldım. Ardından bir PC’ye geçtim. QBase’le takılmaya başladım. Sahne dışı zamanlarda ufak tefek TV’lere jingle işleri yapıyordum.


Vokal koçluğu da tesadüfen başladı. İskender Paydaş bir genç arkadaşı bana yönlendirdi yardımcı olur musun diye. Ona vokal güvenini kazandırdım çünkü kayıtta herkes ayrı bir psikolojiye giriyor. “Aman yapabilecek miyim?” “Güzel söyleyebilecek miyim?”. Bizim eskiler biraz daha despottu. “Olmadı bir daha!” filan diye bağırırlardı. Yapacağın varsa yapamazsın yani. Ben daha koçluk tadında yaklaştım, destekleyici oldum ve aranan da bir insan haline geldim. Kendim de alaylı olduğum için o insanları daha iyi anlayıp istenilenleri daha doğru tarif edebiliyorum.



Garaj: 90’larda sahneden para kazanılıyor muydu?


Murat Çekem: Canlı müzik mekanları her zamanki gibi müzisyenlere ne kadar az para verirsek o kadar kardır mantığındaydı. Ama bizim grupla başka müzisyenlerin 6-7 katı kazanıyorduk. Daha çok kazanmak isteyen iyi müzisyenler popçuların arkasına geçtiler. Çünkü orada daha iyi para kazanılırdı. Barda 5 alıyorsan TV’de 15 alırsın. Türkiye’de çok az sayıda grup hem kendi istediğini, hem de ana akıma çıkabilen müzik yapabildiler, Mor ve Ötesi gibi, Athena gibi.


Garaj: Şimdi sırf sizin gibi müzisyenleri dinleyebilmek için canlı pop performansları dinliyoruz abi. 🙂


Murat Çekem: Popçular da onu istiyorlar bu arada, çünkü sahneye çıkıyorsun arkayı düşünmüyorsun, arkada makine gibi çalıyorlar.


Garaj: Şu anda bir genel 90’lar özlemi var. 90’lar gerçekten özel bir dönem miydi sence?


Murat Çekem: Sadece 90’lar olarak ele almak zor, öncesine de bakmak lazım. 1950’ye kadar dünya, herkesin birbirini öldürdüğü bir yer. 50’lerden sonra siyahilerin ön plana çıkmaları, kadınların yavaş yavaş özgürleşmesi, ikinci dünya savaşından sonra özellikle batı dünyasının rahatlaması ile iş gücünün ve ekonominin rahatlaması inanılmaz bir kültürel üretim patlaması yarattı. 1900’lü yıllar modernizmin başlangıcı, ondan öncesi büyük felsefeciler, 60’larda 70’lerde yüksele yüksele geldi kültür üretimi ve 80’ler 90’larda tepe noktadaydı. Sonra bir inişe geçti sanırım. Her jenerasyon bir önceki jenerasyondan daha az entelektüel olmaya başlıyor. Biz abilerimizden daha az entellektüeldik, bizden sonrakiler de bizden azdı.


Beynin kullanımı da gerçekten azaldı. Eskiden bir şey öğrenmek için giderdin, alırdın, dinlerdin, araştırırdın, vakit harcardın. Evine devreler alırdın, bozup yeniden yapardın. Şimdi küçük bir ekranda sadece parmaklarını hareket ettiriyorsun. İyi bir kayıt yapmak için de epey fiziksel emek harcanıyordu.


O zamanlar paramız da değerliydi. İstanbul’da göç etkisini bu kadar hissettirmiyordu, özellikle de eğlence mekanlarında. Oralarda şehirli tipler olurdu. Sonra Türkü barlar geldi, ardından elektronik müziğin karışımıyla farklı mekanlar açılmaya başladı. Apaçiler, rapçiler, arabesk rap derken günümüze geldik. Aslında doğudan düğün kültürü geldi çünkü doğuda bir tek düğünde eğlenilir. Düğünde ne tarz çalıyor ve oynanıyorsa şu andaki müzikte de bu var.


Ama tabi sevdiğim bir laf vardır: “Her yeni jenerasyon yeni şarkılarla gelir” diye. Her yeni jenerasyon yeni söylemlerle geliyor aslında ve kendi zamanının ruhunu getiriyor. Dolayısıyla her seferinde gelen o yeni enerji, bizim üzerimizi örtmüş ataleti bir şekilde yıkıp yeni bir şeyler yaratmaya çalışıyor. Bizi babalarımız beğenmezdi, biz şimdi bu çocukları beğenmiyoruz. Bu böyle gider.



Garaj: İyi olanlar eninde sonunda ayıklanıyor tabii.


Murat Çekem: Sadece iyi olanlar da değil kültür onları ayıklıyor zaten. Mevcut kültüre uygun ve uyumlu isen ayıklanıyorsun. Bu işlerde müzik de seni seçer.  Senin sahneye çıktığın yerde seyirci seni istiyor mu? Kimi sahneye çıkar, hiçbir etki yaratmaz. Ama kimi de çıkar pırıl pırıl parlar. Sahne de, müzik de, seyirci de onu ister.


Evet şimdi 90’lara özeniyorlar ama neden özeniyorlar? Bir kere müzikler daha melodikti. Aslında biz de dünyada olandan gerideydik. 70’lerde deneysel müzik patladı mesela. Batıda “Dark Side of the Moon” çıktığında bizde “Ah kalbim ben senden çok çektim” diye şarkı söylüyorduk. Biz de daha sonra dünyadaki örnekleri kopyalayarak gittik zaten. Bizim için “bak biz de onlar gibi yapabiliyoruz” demek çok önemlidir. Alkışlanır. Ama “Bak ben yeni bir şey yaptım.” tutmaz, hor görülür. “Onun gibi çalabiliyor musun?” diye sorarlar.


Şimdikiler daha şanslılar. Üçüncü yeniler, rapçiler istedikleri gibi kafalarına göre müzik yapabiliyorlar. Eskisi gibi yok bu radyoda çalmaz vs yok. O yüzden gelen gençleri cesaretlendiriyorum. Yap, ne istiyorsan yap, dene. Şimdi yapacaksın başka yapacak zamanın yok. Enerjin varken saldır. Gençken saldırıyorduk biz de. Az önce anlattığım gibi lisedeyken 35-40 tane lise konseri vermişiz. Gençlikteki tutkumuz yerini şimdi bilgeliğe bıraktı. Taksiye bindiğim zaman müziği kapattırıyorum artık kafam almıyor. Müzik açık olursa dinlemeye başlıyorum kulak durmuyor ki yerinde. Kapatıyoruz müziği sessiz sessiz oh gidiyoruz.



Garaj: Bugün herkes bir bilgisayar ve Spotify gibi servislerle kendi parçalarını yayınlayabiliyor. Bu sefer de kalabalığın içinden sıyrılmak zor değil mi?


Murat Çekem: O her zaman zordu. Senin bir yön seçmen gerekiyor. Ufak ufak düzenli bir mekanda çalarak mı, yoksa instagram’da sürekli postlar yaparak mı dinleyici oluşturacaksın? Bir label’la mı gideceksin kendi işini mi yapacaksın? Bir strateji belirlemen gerekiyor. Hangi müzik eğitim kanalına kitabına bakarsak bak markalaşmayı önerir. Ben de uzun süre markalaşmaya karşıydım. İşte Teoman’la konuşuyoruz, biz Bodrum’da mekanlarda çalıyoruz o sıra ne popülerse onu çalıyoruz filan. Teoman dedi ki “Abi ne güzel ya hep değişik şeyler çalışıyorsunuz, ben 20 yıldır ‘Paramparça’ diyip duruyorum”.


Marka olmanın olumlu olumsuz yönleri var. Marka olduktan sonra başka bir şey yapamazsın. Marka oluşur ve ölene kadar öyle kalırsın. Nasıl Scorpions aynı şekilde yıllardır sahneye çıkıyor aynı şekilde seyirciyi selamlıyor. Sen artık bir ürünsün. Ürünün ambalajı, rengi, içeriği birden değişemez. Markanın böyle bir zorluğu vardır. Ben hep aynı şeyi yapan bir tip olamadım, değişiyorum sürekli. Belki de geçmişten liseden gelen bir bakış açısı, hayat sadece müzik değil benim için.



Garaj: Sana gelen gençlere ne tavsiye ediyorsun abi, nereden çıkış yolu bulabilirler?


Murat Çekem: Yine çaldığın müzikle ilgili. Bir yol belirleyin diyorum. Popüler müzik yapacağım diyorsan popüler müzikler yayınlayan şirkete git. Popüler müzik yapacağım ama parayı da ben toplayacağım diyorsan o zaman kur şirketini kendin yap.


Kendi başına yapmak da bugün çok daha kolay ve erişilebilir. Müzik de zaten çoğunlukla elektronik bir yapıda. Tüketim şekli değiştiği için de durum böyle. Müzik yardımcı bir araç, arka planda dinlenen bir şey oldu. Sadece oturup müzik dinlemek gibi bir durum yok.


Sonuç olarak bugün ekonomik bir rahatlıktan gelmiyorsan, sadece müzik değil her şeyi iyi yapmak zorundasın. Melodin, aranjmanın, seçtiğin sazlar iyi olacak, müziğin “trendy” olacak ama “friendly” olacak, ama yeni de olacak, söylediğin sözler halkın sesi olacak, tipin, karakterin uygun olacak, fotoğrafın iyi olacak, kurgucu olacaksın sosyal medyacı olacaksın. Multi uzmanlık gerekiyor.



Garaj: Burada Murat Çekem Music House’a gelenleri nasıl bir ortam bekliyor? Ekipmanlar nasıl?


Murat Çekem: Burası benim mabedim. Kayıt, prova, aranjman, mix herşey yapılıyor burada. Stüdyomda her türlü ekipman olması gerektiği gibidir, hatta bir tık üstündedir. Bunun bir sebebi var: Kayıtta seste bir yanlış varsa o sendedir, ekipmandan değildir. Ben gençken çok yaşadım “ya şöyle bir cihazımız daha iyi olsaydı” filan. Şimdi onu bahane edecek durum yok burada. Herşey olması gerektiği gibi. Bunu kendim için yapıyorum zaten. Bir şey yanlış olduğunda bahane bulamıyorum, demek ki problem bende diyorum. O yüzden rahatım. Buraya gelenler kafa rahat gelebilir, sesim kötü çıkacak, kayıt kötü olacak gibi bir durum yok. 5.000$ akustik gitar da var, son model bilgisayarlar, kolonlar da.



Garaj: Çalışmaları bir yerlerde dinleyebilir miyiz?


Murat Çekem: Salı günleri Korto Kuruçeşme’de live bölümündeyiz. Open Stage yapıyoruz. Yeni müzisyenleri çıkarıyoruz, gelen müzisyenlerle jam session yapıyoruz. 23:30 gibi başlıyoruz, beklerim.

Instagram: @murat.cekem


G: Tamamdır akşam Korto’ya geliyoruz. Çok çok teşekkür ediyoruz bu leziz sohbet için.

Beyaz Garaj logosu
0 850 309 5501
bekci@garaj.org
Tüm hakları saklıdır Garaj Bilgi Teknolojileri 2023