Kasaba Meydanında Geçen Bir Hikaye: Saint Howl

16.3.2024

Garaj Hikayeleri’nin bu sayısında, yakın zamanda Garaj’da buluşup tanışarak müzik üretmeye başlayan Saint Howl grubu var. Saint Howl’un yumuşak melodilerle bezeli sinematik müziğini dinlemeye başladığınız anda sizi tam tarif edemediğiniz bir hikayeye dahil edivediyor ve farklı söylemi olan bir grupla tanıştığımızı anlıyoruz. Saint Howl ile yaptığımız söyleşide, grubun hikayesi, müzik tarzı ve gelecek planlarına dair birçok konuda konuştuk. Keyifli okumalar!

Garaj: Gruptaki görevlerinizi ve grubun kuruluş hikayesini bize biraz anlatır mısınız?

Ozan (Davul): 18-19 yıldır davul çalıyorum ve bu gruptan önce 10’a yakın projede yer aldım. Motorhead’den B.B. King’e kadar neredeyse her türü çaldım diyebilirim. Pop geçmişim de var ama ağırlıklı rock temelliyim. Müzik yapmak istiyordum ancak bir cover grubu daha içinde olmak istemiyordum. Ayberk ile Garaj’da tanıştık ve hikayeyi bana anlattığı anda varım dedim. Tanışırken deneme olarak 2 cover parça seçtik ama sadece acaba birlikte çalabilir miyiz diye görmek için. Beraber uyumumuz iyi oldu ancam asıl Ayberk’in vizyonu ve hikayesi beni çekti. “2 kişi bile olsa sadece 2 kişinin severek dinleyeceği bir grup olacağız” şeklinde grubun vizyonunu tanımladı ve onun buna inanması beni heyecanlandırdı.

Umutcan (Bas gitar): Ben, Ozan Ağabeyin aksine grubun yaşını küçülten elemanıyım. 😀 Liseden beri müzikle iç içeyim, lise gruplarıyla çaldım. Liseden sonra konservatuara gittim, sonra tiyatro konservatuarına geçtim ancak ikisini de bitirmeden bıraktım. Aslen Mersinliyim ve İzmir'e yeni taşındım. Sonra Ayberk İle tanıştık ve gruba dahil oldum.

Ayberk (Gitar, vokal): Aslen elektrik-elektronik mühendisiyim. Müziğe eski blues’larla başladım. Daha çok delta blues, Muddy Waters vb gibi isimleri dinledim. İzmir’de bir grupla müzik yapmaya çalışmak ve ona dair her şey çok zor. Stüdyo olayı ayrı zor, doğru insanları bulmak zor, burada işe “-10”dan başlıyoruz. Daha önce grup denemelerim oldu ama tutturamadık kimyayı. Sonra kendim bir şeyler yapmaya başladım. Daha fazla kafayı açmak istedim, sound’u genişletmek istedim ve denemeler yapmaya başladım. Sonra grubu kurmaya giriştim ve Garaj sayesinde tanıştık. Garaj’ın olması gerçekten çok iyi bir şey ve büyüyerek devam etmesi lazım. Daha geliştirilecek çok özellik var.

Ayberk: İlk başta konuştuğumuzda farklı bir şeyler yapalım, farklı şeyler deneyelim dedik. Organik müzik yapıyoruz. Yerel folklorik tarzlarla ve seslerle kendi tarzımızı oluşturuyoruz. Kendimize tanımladığımız yeni bir tür var adı “Surf Gospel”. Bu tanımın tescili bize ait.

Ozan: Müziğin içinde cha cha, klasik blues hatta fusion jazz da var ama bir yandan da rock temelleri olan bir “band” müziği yapıyoruz. Özellikle Ayberk’in getirdiği blues gamlar üzerine kurduk. Dijital devrim çağında organik müzik yapıyoruz ve müziğimizin kökleri Deep Purple’lara kadar gidiyor. Bremen mızıkacıları gibiyiz biraz.

Garaj: Organik müzik ne demek tam olarak?

Ozan: Bizim organik tanımımız, 3 beynin bir araya gelip kendiliğinden çıkan müzikler şeklinde. Hazır kalıplara uygun çalmaya çalışmıyoruz, stüdyoda yanlış bastığımız notaya bile “acaba buradan bir şey çıkar mı?” gözüyle bakıyoruz. Birlikte öğreniyoruz. Müziğin üretim süreci organik tanımına giriyor.

Ayberk: Organik müzikte, canlı çalacağın zaman performans kayıttan altta kalmamalı. İnsanlar canlısını dinlemek istemeli. Bu şunu gösteriyor: Bunu gerçekten kendin yapmışsın.

Garaj: Neler dinlersiniz peki, grubun bu soundu nasıl ortaya çıkıyor?

Umutcan: Gündelik hayatta genellikle rock ve blues dinlerim. Hendrix, Muddy Water, Yavuz Çetin dinlediğim bazı isimler. Grupla beraber çaldığım baslar genellikle funky oluyor.

Ozan: Benim klasikleşmiş parçalarım vardır. Sabahları güne genellikle sert müzikle başlarım. Megadeth vazgeçilmezimdir. Günün ilerleyen saatlerine doğru farklı müziklere geçerim. Klasik müzik dinlerim, RHCP dinlerim. Ancak dinlediğim ve çaldığım müzikler genellikle farklı olur.

Ayberk: Benim durum şöyle, Spotify yıl sonunda “Wrapped” yayınlıyor ya, benim playlistle hep %1’deyim. Genelde duyulmamış gruplar dinliyorum. Color Green diye bir grup var mesela bana büyük ilham verdi. Dawn Brothers var Hollandalı bir grup, canlı da dinledim hatta tanıştım. Küçük bir kitleye hitap ediyor, vintage rock soundunda. Bir de bazı labellar var, Big Crown Records mesela. Onların seçtiği ve çıkardığı grupları çok beğeniyorum.

Garaj: Besteler kimin?

Ayberk: Bestelerin bir taslağı oluyor, ben temeli atıyorum. Ancak herkesin bu sürece katkısı oluyor tıpkı bir bina inşa etmek gibi. Herkesin koyduğu malzemeyle yavaş yavaş binayı inşa ediyoruz.

Ozan: Ana tema şu an için Ayberk’in çizdiği çerçevede gidiyor. Ayberk’in müzikalitesi, artı hikaye boyutu, edebi kısmı filan derken farklı bir boyut katıyor.

Umutcan: Ana taslağı çizme kısmında değilim henüz. Ama parçanın temeli geldiği zaman hiç durmuyorum. Hep üretiyorum, hep birlikte üretiyoruz.

Garaj: Albüme dönelim. Grubu tanıtırken önden bizimle bir hikaye paylaştınız. O hikaye ne anlatıyor?

Ayberk: Bu albüm, bir kasaba müzik yapacak bir grubun hikayesini anlatıyor. Tambury kasabasında, insanlar eski geleneklere bağlı yaşarken, modern bir müzik grubu köye festivalde çalmak üzere geliyor. Kasabanın sakinleri, kasabanın gelenekleriyle, gündelik dertlerle ve belirsiz gelecek korkularıyla başa çıkmaya çalışırken, grup orada çalacak ve 'Under the Green Electric Chapel' eski ile yeni arasındaki çatışmayı bir müzikal yolculukla keşfedecek. Albüm aslında bu grubun köy meydanında sahnede çalacakları şarkılardan oluşuyor.

Albümde müziğin yanı sıra ses efektleri de olacak. Kuş cıvıltıları, taşlarda yürüyen ayak sesleri ya da kasabada konuşulanları duyacağız. İnsanların dertlerinden kesitler dinleyeceğiz. Bunun için kayıtlar yapıyorum. Bu sabah mesela mutfakta annem ve anneannem annemin küçüklüğü hakkında tartışıyorlardı hemen kayda bastım.

Interlude’larda enstrüman arası vereceğiz. Yavaşça sonuca bağlama gibi ara geçişler yapacağız. Bas ve strings ile atonal geçişler olacak. Bu sonuçlanmalarla birlikte sinematik bir albüm dinlemiş olacaksınız. Şu an albümü 7 parça gibi düşünüyoruz. Yavaş yavaş tamamlıyoruz.

Garaj: Bu konseptte albüm dışında başka içerikler ya da etkinlikler olacak mı?

Ayberk: Ben aynı zamanda fotoğrafçılık, film ve video üretimi yapıyorum. Analog videolar üretiyorum. Aslında bu köyün yeri tam Selçuk’la Şirince arasındaki yolda bir yerde gibi. Oradaki köyleri kullanıp fotoğraf ve video çekebiliriz.

Garaj: Albüm ne zaman piyasaya çıkıyor? Albüm sonrası neler planlıyorsunuz?

Ayberk: Albümün her şeyini Haziran-Temmuz aylarına kadar bitirmeyi düşünüyoruz. Ardından albümünü yayın platformlarına vermeyi planlıyoruz. Gerçekçi bir tarihle 2024 Eylül ayı gibi albümün piyasaya çıkacağını düşünebiliriz. Şu an tamamen indie gidiyoruz. Ama ileride kafamıza uygun bir şirketle de yürüyebiliriz. Kayıtlarımızı beğenen ABD şirketleri var.

Garaj: Dinleyiciler sizi nerede dinlemeli?

Ayberk: Nisan ayı gibi albümün baştan sona sunumu olan özel konserlerle İzmir’de dinleyicilerin huzurunda olacağız. Müziğimizi ve bizden gelişmeleri takip etmek için herkesi instagram hesabımıza bekliyoruz: https://linktr.ee/sainthowl

Garaj: Harika! Albümü heyecanla bekliyoruz!

Beyaz Garaj logosu
0 850 309 5501
bekci@garaj.org
Tüm hakları saklıdır Garaj Bilgi Teknolojileri 2023