Hakan Kurşun’la seslerin dünyasında yeni bir yolculuğa

17.10.2023

Hakan Kurşun’la yeni bir yolculuğa

Garaj Hikayeler’de bu sayıda Türkiye müzik piyasasında önemli yere sahip bir ismi ağırlamanın gururunu yaşıyoruz. Bugünlerde yeni çıkardığı tekli Regeneration’ın (yenileme/dirilme) heyecanını yaşayan, bir dönem EMI Türkiye Genel Müdürlüğünü yapmış, katkıda bulunduğu onlarca sanatçının onlarca albümünde imzası olan, PB Müzik’in kurucusu, ses mühendisi, yapımcı, aranjör, hoca ve müzisyen Hakan Kurşun'la Garaj’da buluştuk. Kurşun’la müzik yolculuğunu ve o yolculuğun son meyvesi Regeneration’ı konuştuk. Herkese keyifli okumalar.


Garaj - Aydıncan: 96 yılında “Kaos“u ilk dinlediğimde, 18 yaşında kabuğunu kırıp yeni şeyler dinlemeye çalışan bir metalciydim. Albüm hem çok sıradışı gelmişti hem de hemen bağımlılık yapmıştı. Bugün Regeneration’ı dinlediğimde şunu fark ediyorum; albümleriniz sadece müzik değil bir dinleme deneyimi sunuyormuş. Sizin yaparken böyle bir düşünceniz var mı?

Hakan Kurşun: Bunu düşünerek yapmıyorum tabi ama şimdi dönüp baktığında şöyle bir şey oluyor; her bir albüm hayatımdan bir kesit gibi.  Hayatından bir dönemi alıyorsun ve o dönemi bir sese dönüştürüyorsun. Yıllar sonra dinlediğinde kendine bir mektup yazmışsın gibi oluyor. Böyle bir tarafı olabilir.


Garaj: O zaman bu bakış açısıyla şöyle sorayım: 96'da çıkardığınız albümün adı “Kaos“. 2023'te çıkan tekli “Regeneration“. Kaostan başladığımız yolculukta bir çözülmeye mi geldik?

Hakan Kurşun: Kaos'tan Regeneration'a anca geldik 😎. İnsan sorguluyor tabii ve araştırıyor sürekli. “Kaos“la da bir çeşit sorgulama içindeydim. İnsanın hayal ettiği ile gerçekleşenler arasında farklılıklar olabiliyor. O bakımdan “Kaos“ benim için çok önemliydi. O zaman 29 yaşındaydım ve müzisyen olmak istiyordum. Bunu sorguluyordum. “Ben bu işi yapabiliyor muyum?“ “Ben nasıl bir müzisyenim?“ “Nasıl bir besteciyim?“ “Nasıl bunları bir araya getireceğim?“ Sonuç olarak elimdeki çalgıları kullanarak bir şeyler kurguladım. Tek başıma yaptığım bir albüm o.

Daha sonra insanlarla birlikte çalmaya başladım. “Kütle“de arkadaşlarımla birlikte çaldım. Canlı olarak bir arada kaydettik. Metronomsuz ikili-üçlü birlikte açığa çaldık. Sonra ben üstünü tamamladım.

O yıllarda bireysel olarak müzik yayınlamak filan da çok kolay değildi. Sonra kendi yapım şirketimi kurdum. “Kaos“ta yapımcılarla çalıştım ama yine de nispeten özgürce üretim yapabiliyordum. İki albüm arasında 6-7 yıl gibi epey bir zaman var. O esnada da bir sürü başka iş yaptım.

Arada “Pearl Bracelet“ diye bir albüm yaptım. Sakin deneysel bir albüm. Onda da söz çok az, birkaç yerde mırıldanıyorum sadece. Sonra birkaç tane ufak tekli yaptım. “Quark“ı yaptım. O daha bir şarkı formatında ve sözler de var. Son birkaç sene de ne yapsam diye düşünüyordum. Biraz elektronik müziğe sardım özellikle bu sene. Sonra bir anda bu oldu.

Bu yaz dağlara çıkmıştım. Bizim Sürmene Zavlı Köyü'nde bir yerimiz var, bu yaz ilk defa uzun süre kaldım. Orada bir dağ var Madur Dağı. Biraz oralarda vakit geçirince, zaman da biraz yavaşladı, ben de biraz yavaşladım. “Şarkı yapmaya çalışmaktan, söz yazmaya çalışmaktan vazgeç, sen sadece çal“ dedim kendime. Regeneration ortaya çıktı.

Değişik bir müzik yapma yöntemiydi aslında çünkü durmuyordum. 4 dakika dolunca “Hah bu parça da bitti şimdi sonrasını yapayım“ diye bir şey yoktu. Sürekli geliştiriyordum ve pek durmak da istemiyordum. Bu arada sadece bir logic session'dan bahsediyorum. Session ilerledikçe synth'leri çalıyordum. Arada da piyano çaldım, gitar çaldım.

Sürekli ilerliyordu. Ben de “Bakayım nereye gidecek?“ şeklinde durdurmuyordum. Sonra 45-46 dakikalara gelince baktım “Buralarda bir yerde dursak fena olmaz“ dedim. Aslında daha gidesim vardı ama bir bütün haline getirmek zor olacaktı. Çünkü parçayı yaparken hepsini dinlemen gerekecek. Nasıl 4 dakikalık bir parçayı yaparken 100 kere dinliyorsan bu da öyle. Burada da 45 dakikayı bir bütün olarak dinlemen gerekiyor. Aradan bir kısım alayım dediğin zaman olmuyor.

Bu süreç bir vakit aldı ama çok zevkliydi. Bir çeşit yoga ya da meditasyon gibi bir şeydi. Miks aşamasında da aynı şeyi yaşadım. O yüzden hem bestelerken hem kayıtları, benim için de çok çok farklı bir deneyim oldu. Zaman algısı bakımından iyi bir beyin jimnastiği oldu. Bu şekilde yaklaşık iki ay geçirdim.


Garaj: Hikaye Madur Dağı'nda mı başladı?

Hakan Kurşun: Aslında burada Emirgan'da başladı. Ondan sonra gittim, yanıma laptopumu filan da almıştım. Bir şey arıyordum ama ne aradığımı da bilmeden bakınıyordum. Bazen insan gördüğünü de çalar ya, o vadiler dağlar o kadar muazzam ki ben tamam ya ben bunu çalarım dedim. Yazmaya başladığım müziğe sonra eklerim diye düşündüm.

Orada biraz doğa kayıtları da yaptım. Sonra buraya geldim devam ettim. Sonra tekrar bir gittim. Bu arada yolda gidip gelirken -1200km- sürekli dinliyorum. O da aslında miks için çok iyi oldu. Bölümler arasındaki ilişkileri kararlaştırmak bakımından uzun uzun dinlemem gerekiyordu. Yol bu konuda yardımcı oldu.


Garaj: Parçanın YouTube'daki videosunu siz mi çektiniz? Dağ orası mı? O sırada kayıt düğmesine basıp ne düşündünüz?

Hakan Kurşun: Evet o dağ, ta kendisi ve videoyu da ben çektim. Kamerayı koydum ve dağa çıktım kamerayı orada bırakıp. O kadar ıssız bir yer. Yayla kavramını tam anlayamıyordum ben daha önce. “Niye çıkıyorsun oraya?“ diyordum. Zaten normalde köy de gayet güzel bir yer, yeşil, sakin filan. Karadeniz'de her köyün bir yaylası var. Sürmene'nin Zavlı (Muratlı) Köyü'nün yaylası da Taşlı Yaylası. Orası da tam Madur Dağı’nın yamacında. Sonra çıkınca hemen anlıyorsun neden yayla diye bir kavramın olduğunu. 17-18 derece bir hava, çok az insan var zaten ve gerisi tamamen ıssızlık.


Garaj: Madur insana beste yaptırıyor yani :)

Hakan Kurşun: Kesinlikle bütün gün yazarsın.


Garaj: Daha sonra dönüp videoyu seyrettiğinizde o da esinlenmeye bir katkı yaptı mı?

Hakan Kurşun: Yani gitmek yetiyor aslında esin için ve o uzun bir  yol. Yolda da bir sürü yer görüyorsun. O bölgeleri de hep gezdim. Amasya'yı gezdim, Samsun'u gezdim. İnsana ilham veriyor hepsi, yol, yeni şehirler, ilginç yapılar, ilginç doğa manzaraları... Videoyu sonra seyrettim kurgularken ama bellekte zaten koku, doku, sesler duruyordu.

Yani mesela çayırın bir dokusu var müthiş! Devasa bir yatak gibi, yumuşacık, yatıp uyuyabilirsin. Onları hep hatırlıyorsun, odaklanmak için kullanıyorsun.

Garaj: Pearl Jam'in Yield albümündeki manzara geldi aklıma, dinlerken o manzara da beni alıp bir yere götürürdü. Şimdi albümleri elimizde tutamıyoruz ama bu videoda da manzara müthiş görünüyor ve deneyimi tamamlıyor gibi.

Hakan Kurşun: İnanılmaz! Kesinlikle! Ben videoyu öylesine çektim, parçanın da böyle bir yere gideceğini bilmiyordum. Yanımda normalde her zaman bir kamera taşırım. Yine kamera yanımdaydı ve çekim yapayım dedim. Özellikle çekim yaptığım yer çok ilginçti. Videodan da çok anlamam ama müziği de bir şekilde görselleştirmemiz gerekiyor. O yüzden çektim, koydum. Çok iddialı bir şey değil, iklimi anlatsın istedim. Neden Regeneration? Nerede nasıl hissettiğim anlaşılsın istedim.

               

Garaj: Sizin meditasyonla aranız nasıl?

Hakan Kurşun: Bir ara vardı, baya disiplinli olarak her gün yapıyordum. Şimdi ara ara haftada 2-3 bir şeyler yapıyorum. Tam meditasyon da değil, bedenin hareket etmesini sağlamak ve bedeni-zihni gevşetmek için bir dizi hareketler yapıyorum.


Garaj: Ben bir süredir meditasyon yapmaya çalışıyorum da, meditasyon müziği aratınca gelen müzikler beni rahatlatmaktan çok geriyor. Sürekli tekrar eden melodiler filan, zihnim rahatlamak yerine tam tersi oraya takılıyor. İnternette bir yerde Jean-Michel Jarre'ın Oxygene'inden bahsettiğinizi gördüm. Benim için tam meditasyon müziği odur. İçinde kendi bir hikayesi olması sizi alıp götürmesi... Regeneration da sakin sakin giderken birden bir piyano giriyor, bir şey anlatıyor gibi. Bir hikayeleri var mı enstrümanların?

Hakan Kurşun: Tabii tabii. Gitar hayalleri temsil ediyor, piyano da gerçeklerle hayaller arasında bir yerde. Synth'ler bilinçaltını temsil ediyor gibi. Hatta bütün elektronik kısımlar bilinçaltı gibi. O da bir gerçek neticede. Ama o, otonom sinir sistemimizin yürüttüğü bir gerçeklik diyelim. Gitar ve piyano da arada bir ortaya çıkıyor ve realite getiriyor. Kabusu giriyor piyano. Piyano bence müzikte teknolojik olarak gelinen son noktayı temsil ediyor. Bir tuşa bastığında yüz küsur tane parça hareket ediyor ve bir ses çıkıyor. Bir de yüz yıllardır gelen bir enstrüman, o bakımdan o gerçek. Ama hayal de çalabiliyor. Gitar da perde sistemiyle, ne kadar sistematiği ve matematiği olan bir enstrüman olsa da akordunu ben yapıyorum sonuçta. Aslında benim egomun çok net bir karşılığı gitar. Piyano öyle değil. Piyanonun akordunu işin uzmanı yapıyor ben ancak çalabiliyorum, ama gitar öyle değil. Gitar tam beni yansıtan bir şey. O yüzden piyano arada sert bir şekilde kabus gibi giriyor. Ondan sonra bir tatlıya bağlanıyor. Bir şekilde olumlu bitsin istedim.

Böyle bir hikayesi var. Bunun dışında doğa sesleri var. Hem yapay hem gerçek doğa sesleri var. Dijital kuş, yağmur, dalga seslerini ben tasarladım. Onlarla da, sayısal dünya ile analog dünya arasındaki uyumu çalmak istedim. Sayısal sesler daha küçümseniyor, analog çalgılar daha esas kabul ediliyor ama ikisinin de aslında çok güzel olduğunu göstermek istedim. Zaten bunu yapan binlerce insan var ben icad etmedim ama onun için çabaladım. Sonuç olarak sayısal dünya ile -somut dünya diyelim- ikisi arasındaki güzelliğin yorumunu getirmek istedim.


Garaj: Sizin için de bir araştırma hatta keşif projesi gibi gelişmiş Regeneration.

Hakan Kurşun: Evet form bakımından müzik ve zamanı çok irdeliyordum. O yüzden zamanı geniş tuttum. Melodiler çok geniş gidiyor. Sesler çok uzun bir süre sonra bir yöne yönleniyor. Çok yavaş çalmak istedim. Geniş melodiler yazmak istedim. Bir synthesizer’i bir yaylı orkestrası gibi düşünebilirsin. Yaylıları çaldığını hayal edebilirsin ama o sırada Moog'un bir sample'ını çalıyor olabilirisin. Onu biraz yaptım aslında sesi tasarlarken, biraz hoşuma giden sesler tasarladım, sonra çalarken başka bir çalgı çaldığımı hayal ettim. Yaylıları hayal ederken de uzun uzun çalıyorsun çünkü susmuyorlar. Böyle bir güzelliği var.

“Nasıl yeni yaklaşımlarla müzik yapabilirim, zamanı nasıl yavaşlatabilirim, geniş müziksel formlara nasıl ulaşabilirim?“ gibi konuları araştırıyordum yani evet.

Deneysel müzikler de yaptım. Son 4-5 yılda yerleştirmeler de yaptım. Oralarda zamanla tecrübelerim oldu, 8-9 dakikalardan 20 dakikalara kadar gittim. O tabii biraz zihni açıyor. Deneysel müzik sipariş ettikleri zaman çok eğlenceli şekilde takılabiliyorsun. Belki de bu son yaptığım yerleştirmelerin yavaşlamama etkisi olmuştur bilmiyorum.


Garaj: Bugün dijital platformlarda, her türlü tüketimin inanılmaz hızlandığı bir dönemde, yine 96'da olduğu gibi çok farklı bir Hakan Kurşun eseri geldi, 44 dakikalık bir parça!

Hakan Kurşun: Yani ben de 44 dakika parça yapayım diye başlamadım. Ama 20 dakikanın üzerine çıkmak istedim. Sonra baktım gidiyor hadi dedim biraz daha gitsin. Sonra baktım bir ders mesela 45 dakika orada dikkati sabit tutmak adına bir mantık var. 45 dakikadan sonra bir plot olması gerekiyor. O zaman dedim ben bu 45 dakikada bunu toparlayayım.

Bunu bölebilme ihtimalim de vardı. Acaba bölsem mi diye kısa bir düşündüm ama hikayeyi bölmemem gerekiyordu.

Bu kadar hızlı bir zamanda, herşeyin kısaldığı bir zamanda fena da olmadı. 10'a bölseydim bir albüm yaptım olurdu ama doğru olmazdı. Biraz kendinden emin olman gerekiyor.


Garaj: Parça parça olan bir hikaye açısından Pearl Bracelet'i düşünebiliriz herhalde. Oradaki district’ler ayrı ayrı da bir şey anlatıyor, bir bütün olarak da bir hikaye sunuyor. Ama bu parça gerçekten o manzaranın durağanlığı ile tek bir sekans. Tek bir yer aslında. Buradan başka bir yerlere gider miyiz?

Hakan Kurşun: Bakalım daha çok gidecek yer var. Bitkilerle ilgileniyorum bu aralar, doğanın içine girdikçe doğanın bize aktardığı renkler, renklerin arasında ton farkları, bitkilerin şekilleri, yapıları, formları, geometrileri hepsi çok acayip. Birçok insan bunu yaptı, ressamlar yaptı, müzisyenler de yapıyor. İyi geliyor insana.


Garaj: Bundan sonra bu tarz çalışmalar mı beklemeliyiz?

Hakan Kurşun: Bir tane nefesle ilgili bir şey yapıyorum. “Atemdrang“ yani “nefes ihtiyacı“. Onu hazırlıyorum şimdi.

“Regeneration“ kısmen sinir sistemiyle ilgili. Bizim bedenimiz özellikle de otonom sinir sistemi. Regeneration aslında “beden benimle konuşuyor ama ben bedeni dinlemiyorum“ konusu. Beden bazen “Bunu yapma bak iyi değil“ diyor sen yapıyorsun ve hastalanıyorsun. Biz bedenimizle nasıl bir ilişki içerisindeyiz, nasıl davranıyoruz konusu devam edecek ve orada yapılacak çok şey var. Ve de tabii doğa ve doğanın kendisi.


Garaj: Az önce stüdyodaydınız bu çalışmalarla mı uğraşıyordunuz?

Hakan Kurşun: Yok, 29 Ekim için bir çalışma istenmişti, onun üzerinde çalışıyordum. Yakında dinleyeceğiz zaten önemli tarih yaklaşıyor, herkes önemli çalışmalar ve kutlamalar hazırlıyor.


Garaj: O zaman bu satırları okuyanlara ne zaman ne geleceğini söyleyelim?

Hakan Kurşun: “Atemdrang“ bir tekli olacak, sanırım onu Kasım sonunda en geç yayınlarım. Ama bitkilerle olan konu uzun bir çalışma, iki tane albüm olabilir. Bir tane de gelecek sene için planladığım bir beste var. Regeneration'ın devamı gibi, onun adı da “Ses Yolu“.


Garaj: Çok çok teşekkür ediyoruz ve yeni çalışmaları heyecanla bekliyoruz.


Hakan Kurşun'u YouTube üzerinde  ya da Spotify üzerinde takip edebilirsiniz

Beyaz Garaj logosu
0 850 309 5501
bekci@garaj.org
Tüm hakları saklıdır Garaj Bilgi Teknolojileri 2023